Tiyatro Zamanı yeni yazarlarından Qelender Memmedli, bu sezon izlediği oyunları ve yorumlarını siz Tiyatro Zamanı takipçileri ile paylaşacak. Yazarımız bu incelemesinde sizlerle "Romeo'yu Beklerken"i paylaşıyor olacak.
O geliyor... O gelecek...
Hayatımız hep bir beklenti içerisinde, hep bir ümitle geçmektedir. Sürekli bir farklılık arayışı, bir değişim bir beklenti, bir umut… İnsanoğlu bu telaşının içinde mantıksal düzen çerçevesinde bir birinin konsept olarak aynısı olan gününü renklendirmek, farklılaştırmak eylemi içerisine girer. Bunu herkes farklı şekilde yapmaktadır. Kimi çıkar dolaşır, kimi köye istirahate çekilir, kimi gece kulübüne geder, kimi sinemaya, kimi kütüphaneye... Herkesin şahsına münhasır bir eğlenme şekli mevcuttur. Ben hakkımı Tiyatrodan yana kullandım. “Yan Etki” isimli tiyatroda, sahne alan “Romeo`yu Beklerken” isimli oyunun Galasına katıldım. Oyun savaşı, aşkı, mizahı içinde barındıran, sahnelenmesi oldukça zor olan bir yapıya sahipti. Ekibin başarısını merak ediyorsanız devam edin…
Savaşın yozlaştırdığı duygular…
Aşksız bir dünya düşünemediğimiz bir zaman içerisinde yaşıyoruz, yani öyle ki, bütün tarihin arka kapılarına, bugünden bakarak çeşitli hikâyeleri parça parça ekleyip, tarihi aşkları sahneliyoruz zihnimizde. Fakat savaşın bu kadar yozlaştırdığı insanlar, duygularını ve vicdanlarını da körelttiklerinden olsa gerek, dünya bu hale geldi. Aşklar yozlaştı, sevgiler köreldi bir birimizi tanıyamaz haldeyiz. Kalplerinde gerçekten bir varlığa herhangi bir sevgiyi taşımış olsalardı savaşları başlatanlar, dünyada bu kadar masum çocuk kurban gider miydi diye düşünüyor insan…
Kadınlar da artık ölüyor…
İki kız kardeş…
Birisi hayalperest, çocuksu, ümitli…-Talya. Hep bekleyiş içinde yaşayan, duygularıyla karar verip, aklını hapse atan… Tek hayali var, o da sevilmek. Hayatın gerçek, sert yüzüyle yüzleşmemiş, düşmesine izin verilmemiş, el bebek gül bebek korunmuş, gerçeğin miskinliğini kalbinin derinliğinden uzak tutmuş bir genç kız…
Diğeriyse, hayatın sillesini yemiş, bütün sorumlulukların altında ezilmiş, yorgun, bitkin, düştüğünde tek bir insan evladının elini uzatmadığı, savaşın mağduriyetini de alarak, sırtında hem kardeşini, hem dünyayı, hem de korkularını taşıyan bir kadın…Ranin… Savaşın acımasızlığının en somut halini, çocukların ve kadınların yaşadıklarında görebiliyoruz. Kadınların ıstıraplarında. Ömrü beklemekle geçen kadın, savaşta bir de korku ve endişeyi hissederek bekliyor. Uzun bekleyişlerin, kalbe yansıttığı, büyük yorgunluklarla beraber…
Savaşın mizahını yapmak…
Tiyatro hakkında bilmişlik ya da bilirkişilik yapmak lüksüm yok. Sadece konulardan ve edebiyat açısından ele alırsam, oyunda dikkatimi çeken bir yön de savaş üzerine ve gerginliğin had safhada olduğu bir anda mizah yapılması… Mizah kendi içerisinde kendisiyle çekişen, zekice yapılması önemli olan bir kurgudur. Bunu savaşın içerisinde yaptığın zaman, başarısızlık riski oldukça yüksektir. Oyuncuları, senaryoyu, akışı ve dozajını maksimum dikkatle, ince eleyip, sık dokuyarak yapmak şarttır. Bu yüzden de, oyuncu ekibini, yönetmeni ve yazarını kutlamak ve takdir etmek gerektiğine inanıyorum. Hepimiz hayatta birilerini bekliyoruz. Beklediklerimiz bizi olduğumuz gibi bulurlarsa, herşey aslında çok farklı olabilir. Araya giren zaman, giderken çok şeyi alıp götürür insanlardan. Beklenen de, bilmiyor ki, ne kadar hasretle istendiğini. Ah bir bilse…
Yazan: Sarah Grochala
Yöneten: SerkanÜstüner
TavsiyeDüzeyim:Şiddetle
Hayatımız hep bir beklenti içerisinde, hep bir ümitle geçmektedir. Sürekli bir farklılık arayışı, bir değişim bir beklenti, bir umut… İnsanoğlu bu telaşının içinde mantıksal düzen çerçevesinde bir birinin konsept olarak aynısı olan gününü renklendirmek, farklılaştırmak eylemi içerisine girer. Bunu herkes farklı şekilde yapmaktadır. Kimi çıkar dolaşır, kimi köye istirahate çekilir, kimi gece kulübüne geder, kimi sinemaya, kimi kütüphaneye... Herkesin şahsına münhasır bir eğlenme şekli mevcuttur. Ben hakkımı Tiyatrodan yana kullandım. “Yan Etki” isimli tiyatroda, sahne alan “Romeo`yu Beklerken” isimli oyunun Galasına katıldım. Oyun savaşı, aşkı, mizahı içinde barındıran, sahnelenmesi oldukça zor olan bir yapıya sahipti. Ekibin başarısını merak ediyorsanız devam edin…
Savaşın yozlaştırdığı duygular…
Aşksız bir dünya düşünemediğimiz bir zaman içerisinde yaşıyoruz, yani öyle ki, bütün tarihin arka kapılarına, bugünden bakarak çeşitli hikâyeleri parça parça ekleyip, tarihi aşkları sahneliyoruz zihnimizde. Fakat savaşın bu kadar yozlaştırdığı insanlar, duygularını ve vicdanlarını da körelttiklerinden olsa gerek, dünya bu hale geldi. Aşklar yozlaştı, sevgiler köreldi bir birimizi tanıyamaz haldeyiz. Kalplerinde gerçekten bir varlığa herhangi bir sevgiyi taşımış olsalardı savaşları başlatanlar, dünyada bu kadar masum çocuk kurban gider miydi diye düşünüyor insan…
Kadınlar da artık ölüyor…
İki kız kardeş…
Birisi hayalperest, çocuksu, ümitli…-Talya. Hep bekleyiş içinde yaşayan, duygularıyla karar verip, aklını hapse atan… Tek hayali var, o da sevilmek. Hayatın gerçek, sert yüzüyle yüzleşmemiş, düşmesine izin verilmemiş, el bebek gül bebek korunmuş, gerçeğin miskinliğini kalbinin derinliğinden uzak tutmuş bir genç kız…
Diğeriyse, hayatın sillesini yemiş, bütün sorumlulukların altında ezilmiş, yorgun, bitkin, düştüğünde tek bir insan evladının elini uzatmadığı, savaşın mağduriyetini de alarak, sırtında hem kardeşini, hem dünyayı, hem de korkularını taşıyan bir kadın…Ranin… Savaşın acımasızlığının en somut halini, çocukların ve kadınların yaşadıklarında görebiliyoruz. Kadınların ıstıraplarında. Ömrü beklemekle geçen kadın, savaşta bir de korku ve endişeyi hissederek bekliyor. Uzun bekleyişlerin, kalbe yansıttığı, büyük yorgunluklarla beraber…
Savaşın mizahını yapmak…
Tiyatro hakkında bilmişlik ya da bilirkişilik yapmak lüksüm yok. Sadece konulardan ve edebiyat açısından ele alırsam, oyunda dikkatimi çeken bir yön de savaş üzerine ve gerginliğin had safhada olduğu bir anda mizah yapılması… Mizah kendi içerisinde kendisiyle çekişen, zekice yapılması önemli olan bir kurgudur. Bunu savaşın içerisinde yaptığın zaman, başarısızlık riski oldukça yüksektir. Oyuncuları, senaryoyu, akışı ve dozajını maksimum dikkatle, ince eleyip, sık dokuyarak yapmak şarttır. Bu yüzden de, oyuncu ekibini, yönetmeni ve yazarını kutlamak ve takdir etmek gerektiğine inanıyorum. Hepimiz hayatta birilerini bekliyoruz. Beklediklerimiz bizi olduğumuz gibi bulurlarsa, herşey aslında çok farklı olabilir. Araya giren zaman, giderken çok şeyi alıp götürür insanlardan. Beklenen de, bilmiyor ki, ne kadar hasretle istendiğini. Ah bir bilse…
Yazan: Sarah Grochala
Yöneten: SerkanÜstüner
TavsiyeDüzeyim:Şiddetle

Qelender Memmedli - @Qelender_M
0 yorum:
Yorum Gönder